Şeyh Bedrettin Destanı - Cem Karaca, Edirdahan
С переводом

Şeyh Bedrettin Destanı - Cem Karaca, Edirdahan

  • Альбом: Safinaz

  • Anno di rilascio: 1994
  • Lingua: turco
  • Durata: 4:56

Di seguito il testo della canzone Şeyh Bedrettin Destanı , artista - Cem Karaca, Edirdahan con traduzione

Testo " Şeyh Bedrettin Destanı "

Testo originale con traduzione

Şeyh Bedrettin Destanı

Cem Karaca, Edirdahan

Оригинальный текст

Sıcaktı

Sıcak

Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı

Sıcak

Sıcaktı

Bulutlar doluydular

Bulutlar boşanacak

Boşanacaktı

O kımıldanmadan baktı

Kayalardan

Iki gözü iki kartal gibi indi ovaya

Orda en yumuşak, en sert

En tutumlu, en cömert

En seven

En büyük, en güzel kadın;

TOPRAK Nerdeyse doğuracak doğuracaktı

Sıcaktı

Baktı Karaburun Dağlarından O

Baktı bu toprağın sonundaki ufka çatarak kaşlarını;

Kırlarda çocuk başlarını kanlı gelincikler gibi koparıp

Çırılçıplak çığlıkları sürükleyip peşinde

Bes tuğlu bir yangın geliyordu karşıdan ufku sarıp

Bu gelen Şehzade Murat’tı

Hükmü Humayun sadır olmuştu ki Şehzade Murat’ın ismine

Aydın eline varıp Bedreddin halifesi mühid Mustafa’nın başına ine

Sıcaktı

Bedreddin halifesi mühid Mustafa baktı

Baktı köylü Mustafa

Baktı korkmadan, kızmadan, gülmeden

Baktı dimdik dosdoğru

Baktı O

En yumuşak, en sert

En tutumlu, en cömert

En seven

En büyük, en güzel kadın;

TOPRAK Nerdeyse doğuracak doğuracaktı

Baktı Bedreddin yiğitleri kayalardan ufka baktılar

Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla

Bu kayalardan bakanlar, onu

Üzümü, inciri, narı;

Tüyleri baldan sarı

Sütleri baldan koyu davarlan

Ince belli aslan yeleli atlarıyla

Duvarsız ve sınırsız bir kardeş sofrası gibi açmıştılar

Sıcaktı

Baktı

Bedreddin yiğitleri baktılar ufka…

En yumuşak, en sert

En tutumlu, en cömert

En seven

En büyük, en güzel kadın;

TOPRAK Nerdeyse doğuracak, doğuracaktı

Sıcaktı

Bulutlar doluydular

Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere

Birdenbire

Kayalardan dökülür, gökten yağar, yerden biter gibi

Bu toprağın verdiği en son eser gibi

Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar

Dikişsiz ak tibaslı baş açık, yalnayak ve yalınkılıçlılar

Mübalağa cenkolundu

Aydının Türk köylüleri

Sakızlı Rum gemiciler

Yahudi esnaflan

Onbin mühim yoldaşı Börklüce Mustafanın

Düşman ormanına onbin balta gibi daldı

Bayrakları al, yeşil

Kalkanları kakma, tolgası tunç saflar pare pare edildi ama

Boşanan yağmur içinde gün inerken akşama

Onbinler ikibin kaldı

Hep bir ağızdan türkü söyleyip

Hep beraber sulardan çekmek ağı

Demiri oya gibi işleyip hep beraber

Hep beraber sürebilmek toprağı

Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek

Yarin yanağından gayri her şeyde, her yerde hep beraber diyebilmek için

Onbinler verdi sekizbinini…

Yenildiler

Yenenler, yenilenlerin dikişsiz akgömleğinde sildiler

Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi, kılıçlarının kanını

Hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak

Edirne sarayında damızlanmış atların eşildi nallarıyla

Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi bu

DEME…

Bilirim

O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim

Ama bu yürek

O bu dilden anlamaz pek

O «Hey gidi kanbur felek, hey gidi kahpe devran hey», der

Ve teker teker

Bir an içinde

Omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri, yüzleri kan içinde

Geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak

Geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlupları

Dostlar

Biliyorum

Dostlar

Biliyorum nerde, ne haldedir O

Biliyorum gitti gelmez bir daha

Biliyorum bir deve hörgücünde, kanayan bir çarmıha, çırılçıplak bedeni mıhlıdır

kollarından

Dostlar bırakın beni, bırakın beni

Dostlar bir varayım göreyim Bedreddin kullarından Börklüce Mustafayı Mustafayı

Boynu vurulacak ikibin adam, Mustafa ve çarmıhı

Cellat kütük ve satır herşey hazır herşey tamam

Kızıl sırma işlemeli bir başa, altın üzengiler, kır bir at

Atın üstünde kalın kaşlı bir çocuk, Amasya padişahı şehzade Sultan Murat

Ve yanında onun bilmem kaçıncı tuğuna ettiğim Bayezid paşa

Satırı çaldı cellat

Çıplak boyunlar yandı nar gibi

Yeşil bir daldan düşen elmalar gibi birbiri ardına düştü başlar

Ve her baş düşerken yere

Çarmıhından Mustafa

Baktı son defa

Ve her yere düşen başın kılı depremedi;

İRİŞ DEDE SULTANIM İRİŞ dedi bir

Başka bir söz demedi

Перевод песни

faceva caldo

Caldo

Era un manico insanguinato e un coltello di ferro smussato.

Caldo

faceva caldo

le nuvole erano piene

Le nuvole divorzieranno

divorzierebbe

Guardò senza muoversi

dalle rocce

I suoi due occhi si posarono sulla pianura come due aquile

Là il più morbido, il più duro

Il più frugale, il più generoso

più amorevole

La donna più grande e più bella;

TERRA Ha quasi partorito

faceva caldo

Guardava dalle montagne del Karaburun

Guardava l'orizzonte in fondo a questa terra, accigliato;

Nei campi i bambini strappavano la testa come papaveri insanguinati

Trascinando e inseguendo urla nude

Un fuoco di cinque mattoni stava arrivando, avvolgendo l'orizzonte dal lato opposto.

Questo è stato Şehzade Murat che è venuto

Il verdetto di Humayun era così triste che il nome del principe Murat

Arrivò ad Aydın e atterrò alla testa del califfo di Bedreddin, Muhid Mustafa.

faceva caldo

Il califfo di Bedreddin Muhid Mustafa guardò

L'abitante Mustafa guardò

Guardava senza paura, senza rabbia, senza ridere

Sembrava dritto

Ha guardato

Il più morbido, il più duro

Il più frugale, il più generoso

più amorevole

La donna più grande e più bella;

TERRA Ha quasi partorito

I valorosi uomini di Bedreddin guardavano l'orizzonte dalle rocce.

La fine di questa terra si avvicinava sempre di più con le ali di un uccello della morte con un decreto

Quelli che guardano da queste rocce,

Uva, fico, melograno;

Le piume sono giallo miele

Il loro latte è più scuro del miele

Con cavalli dalla criniera leonina dalla vita snella

L'hanno aperta come la tavola di un fratello senza muri e senza confini.

faceva caldo

Ha guardato

Bedreddin valorosi guardava l'orizzonte...

Il più morbido, il più duro

Il più frugale, il più generoso

più amorevole

La donna più grande e più bella;

TERRA Ha quasi partorito, avrebbe partorito

faceva caldo

le nuvole erano piene

Quasi come una parola dolce, la prima goccia cadde a terra.

All'improvviso

Scorre dalle rocce, piove dal cielo, sembra finire da terra.

È come l'ultima opera della terra

I valorosi di Bedreddin vennero prima dell'esercito del principe

Testa bianca senza cuciture, a piedi nudi ea lama nuda

compromesso

Paesani turchi di Aydin

Gommosi marinai greci

Commercianti ebrei

Diecimila importanti compagni Börklüce Mustafa

Si tuffò nella foresta nemica come diecimila asce

Prendi le bandiere, verdi

Gli scudi non sono intarsiati, gli stemmi di bronzo sono strappati, ma

Mentre il giorno scende sotto la pioggia battente

Diecimiladuemila rimasti

Cantando una canzone tutti insieme

Tirare insieme la rete dalle acque

Lavorare il ferro come un ago, tutto insieme

Per arare la terra insieme

Per poter mangiare insieme i fichi con il miele

Per poter dire domani in tutto, ovunque, insieme, tranne la tua guancia

Decine di migliaia hanno dato ottomila...

furono sconfitti

I vinti sono stati spazzati via nella camicia bianca senza cuciture dei vinti

E sanguinano il sangue delle loro spade, come una canzone cantata insieme

La terra lavorava insieme per mano di fratelli

I cavalli allevati nel palazzo di Edirne erano abbinati ai loro zoccoli.

Questo è il risultato necessario delle condizioni storiche, sociali ed economiche.

NON DIRE…

lo so

Chino la testa davanti all'oggetto che dici

Ma questo cuore

Non capisce molto questa lingua

Dice "Ehi, vai kanbur felek, ehi cagna, ehi"

E uno per uno

in un attimo

Segni di frusta sulle loro spalle, i loro volti coperti di sangue

Passa calpestando il mio cuore a piedi nudi

I perdenti di Karaburun dalle mani di Aydın

Amici

lo so

Amici

So dov'è

So che non c'è più, non tornerà più

So che nella gobba di un cammello, su una croce sanguinante, il suo corpo nudo è inchiodato

dalle tue braccia

Amici lasciatemi, lasciatemi andare

Amici, fatemi vedere uno dei servitori di Bedreddin, Börklüce Mustafa, Mustafa

Duemila uomini da decapitare, Mustafa e la sua croce

Registro e riga del boia tutto è pronto tutto è ok

Testa ricamata con spilla rossa, staffe dorate, cavallo grigio

Un ragazzo con le sopracciglia folte su un cavallo, il sultano di Amasya, il principe Sultan Murat

E accanto a lui, Bayezid Pasha, che adoro, non lo so

Il boia ha rubato la linea

I colli nudi bruciavano come melograni

Come le mele che cadono da un ramo verde, una comincia a cadere una dopo l'altra

E ogni volta che la testa cade a terra

Mustafa dalla sua croce

Cercò per l'ultima volta

E i capelli del capo che cadevano dappertutto non tremarono;

IRIS DEDE SULTANIM IRIS ha detto a

Non ha detto un'altra parola

Oltre 2 milioni di testi

Canzoni in diverse lingue

Traduzioni

Traduzioni di alta qualità in tutte le lingue

Ricerca rapida

Trova i testi che ti servono in pochi secondi